Tarih: 05.04.2016 14:48

Nisan´ın dördü..!

Facebook Twitter Linked-in

Nisanın dördü..!

Nisan´ın dördü benim için takvim yapraklarında geçen öyle sıradan bir gün değil.

Öyle ki, sevinci ve üzüntüyü bir arada yaşadığım, hep üzülsem mi, sevinsem mi diye ikilemde kaldığım bir gün.

Kestirmeden gidecek olursak, benim ortanca oğlanın doğduğu gün 4 Nisan (1986)´dır.

Bu tarihten itibaren 11 yıl boyunca, keyifle kutladık oğlumun doğum gününü. Ta ki, aradan 11 yıl geçip, davamızın banisi Başbuğ Alparslan Türkeş Beğ´in yine bir 4 Nisan günü akşamın ilerleyen saatlerinde aramızdan ayrılışına kadar?

İşte ?ikilemde kaldığım gün? dememin nedeni bu!

Hayat devam ediyor, bu bağlamda oğlumun doğum gününü kutlamaya devam ediyoruz. Allah ona sağlık, mutluluk ve huzur versin. Onun yanı sıra diğer iki oğluma da aynı hissiyatla Allah acılarını göstermesin diyorum. Elbette ki sadece benim çocuklarımı değil, vatan, millet, bayrak, ezan ve insanlık sevdalısı her evladın acısını Allah ebeveynlerine göstermesin?

Evet Başbuğ ebediyete irtihal edeli tam 19 yıl oldu. Ancak onun vefat ettiği günden beri de sınanır olduk.

Hatırlarsanız ilk imtihana cenazesinin defnedildiği 8 Nisan 1997 günü tabi tutulmuştuk. Yüce Rabbim bizi sınamak için o gün öyle bir fırtına, kar-kış, soğuk vermişti ki doğa alt-üst olmuş; soğuk ve ayazdan nefes almak bile zorlaşmıştı.. Teşbihte hata olmasın Yüce Rabbim merhumun cenazesine kim gelecek, kim gelmeyecek diye adeta o güne neredeyse bütün afatlarla doldurmuştu.

Şükür ki, Ülkücüler bu sınavdan başarıyla geçmiş, zamanı ve imkanı olan milyonlar Ankara´ya akmıştı..

Tekbirlerle, dualarla ebedi istiratgahına yerleştirdik Türk Dünyasının son Başbuğunu.

Her fani gibi O´da dünyasını değiştirmişti, fakat artık geride fikrini ve davasını yürütecek milyonlar vardı. En önemlisi ?Milliyetçilik ve Ülkücülük MHP´de olur? dediği Milliyetçi Hareket Partisi vardı..

***

Vefatından hemen sonra kalbimden kalemime dökülen hissiyatımı sizlerle paylaşmak isterim.

O, Asil Türk milletinin varlığı, birliği, diriliği ve iriliği için kendisini, her şeyiyle adamış mümtaz bir vatan evladı idi..

O bir BAŞBUĞ´DU..

O Türk Milliyetçiliğinin fikri önderi idi..

O Ülkücüler için bir meşaleydi..

Sönmeyecek bir ışık, fikir ve devlet adamı idi..

O hayatı boyunca, gördüğü işkencelere, girdiği tabutluklara, hapislere rağmen hiç eğilmedi, hiç bükülmedi.

Hep dikti!

Devlet ebed-müddet ilkesinden hiçbir zaman vazgeçmedi..

Türk milliyetçileri ve Türk milletine gönülden bağlı olanlar ile bütün Türk Dünyası bu duruş ve vasıflarından ötürü, O´nu örnek almalı...

Seni unutmadık, özlemle, saygıyla tazimle ve minnetle anıyoruz..

Ruhun şad, mekanın cennet olsun; Aziz BAŞBUĞUM..

***

Bizi bıraktığın günden günümüze dönüp güne ait birkaç kelamda bulunmak gerekirse, söyleyeceklerimizin tamamının özeti aşağıdaki cümledir.

Son zamanlarda çeşitli rüzgârlara ve hırslarına kapılıp, senin bizlere emanet bıraktığın Milliyetçi Hareket Partisine; içerden ve dışarıdan bazı kişiler tarafından, -kökü dış kaynaklı- çeşitli fikirler şırınga etmeye, farklı farklı elbiseler giydirmeye kalkanlar olsa da. En kısa zamanda yeniden derlenip toparlanıp. Fikirlerin ve ilkelerin, ülkülerin doğrultusunda Türk milletinin yegâne dayanağı, sığındığı son kale olmaya devam edecektir.

Bu maksatla kökü asırlara dayanan kutlu ağacın kökten kurumasını önleyip aksine gürleşmesini sağlamak ve de bol meyve vermesi için kanaatimce; zamanında ve iyi bir budama gerekir!

Budama demişken, verimsiz dallar budanmalı, ağacın gövdesine öyle veya böyle zarar veren parazitlerden kurtulmak içinde gerekli ilaçlama yapılmalı ki, ağaç salah bulsun!

Başbuğuma ölümünün 19´uncu yılında bir kez rahmet ve mağfiretler diliyor, davamızın ve Türk milletinin aziz şehitlerini saygıyla ve tazimle anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun..

Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız?

HARUN KILIÇ




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —