Zekeriya Murat

Tarih: 20.10.2015 20:30

İdarecilerin mağrurlanması

Facebook Twitter Linked-in

İdarecilerin mağrurlanması

       Türk siyasetçilerinde demokrasi anlayışı olmadığı için, kendilerine verilen yetkiyi genellikle kendileri için kullanır olmuşlardır. Her şeyi kendilerinin daha iyi bildiğini zannederek verilen yetkileri genellikle suiistimal etmektedirler. Vatandaşların güvenerek seçtikleri bu siyasetçiler, seçildikten sonra vatandaşlara sırt dönmekte, seçilme başarılarını kendilerinde görmekteler. Bu durum onları büyüklenme gafletine düşürmektedir.  Vatandaşların isteklerini değil, kendi istek ve düşüncelerini uygulamak istemeleri; ülkede huzur bozucu olaylara ve kaos çıkmasına neden olmaktadır.  Bu olaylara ortam oluşturduktan sonra da, ülkenin gelişmesini istemeyen dış güçlerin bu olayları çıkarttığından bahsetmektedirler.  İktidar da kalabilmek için her türlü baskı ve zulmü vatandaşlara reva görmektedirler. İktidarı ele geçiren hangi parti olursa olsun kendi krallığını kurmak için var güçleriyle çalışmaktadır.

     İdarecilerin mağrurlanması, toplumları çatışma ve savaşa sürükleyen tehlikeli bir ruh halidir. İslâm toplumlarındaki idareciler, bu ruh halinden çok korkmuş ve birçok tedbire başvurmuşlardır. Bu tedbirlerden en önemlisi nasihattir. Nasihat hiçbir zaman ihmal edilmemiştir. Her gelen idareci ona önem vermiştir. İdarecilerin bizzat kendileri âlimlere müracaat edip, onlardan yazılı ve sözlü nasihat istemişlerdir. Âlimlerimiz de idarecilerimize dini, ahlâki ve sosyal konuları içeren nasihatnameler yazmışlardır.

       İdarecileri mağrurluğa iten, genelde yanındaki dalkavuklardır. Dalkavuklar, idareciler için düşmandan daha tehlikeli ve zararlıdır. Onlar,  idareciyi mağrurluğa sokar, sonra da mütevazı gösterebilirler. Çünkü bazı mağrur idareciler, özel ilişkilerinde gerçekten mütevazı davranabilirler. İdarecinin mağrurluğu idare biçiminde ortaya çıkar. Bu iki davranışı birbirine karıştırmamak gerekir. Hz. Ali (ra) Efendimiz, dalkavukları yanlarından uzaklaştırmaları hususunda idarecileri uyarmış ve şöyle buyurmuştur: ?Alkışa ve yersiz övgüye müsamaha etmek, insanı büyüklenmeye sevk eder ve kibre yaklaştırır.?

       İdareciler, halktan ne kadar uzaklaşır ve dalkavukların haberlerine ne kadar itibar ederlerse, o kadar mağrurluğa kayarlar. Onun için idareciler, mutlaka halk arasına karışmalı, dertlerini ve sorunlarını yüz yüze dinlemelidir. Halkın durumu, idareciye doğru olarak nakledilse dahi, bu yöntem asla terk edilmemelidir. Çünkü işitmek, hiçbir zaman görmek gibi olamaz. İdareci, halkın yaşantısını kendi gözleriyle görmeli ve onlarla dertleşmelidir. Halkla dertleşmek, dostluğa ve samimiyete yol açar. 

     Böyle hareket edilirse, olaylar doğru okunur, isabetli tespit ve teşhisler yapılabilir. Milletimiz, idarecilerimizin olayları doğru okuyamaması yüzünden büyük felâketler yaşadı.

    Demokrasi ile idare edilen ülkelerde, idareciler ve özellikle liderler böyle bir mağrurluğa kapılmaz demeyiniz. Nitekim birçokları, bu mağrurluğa kapılmış, ama hepsinin de akıbeti aynı olmuştur. Bazı demokratik liderler, meydanlara toplanan kalabalıklara çok güvenmişlerdir. Kalabalıklara güvenmek her zaman liderleri aldatır, çünkü oraya toplanan vatandaşlar belki de o liderden hoşlanmaz ne dediğini dinlemek öğrenmek ve daha yakından görmek için gelmiş olabilirler.

       Üzülerek ifade ederim ki, Sayın Erdoğan da, mağrurluğu yüzünden, sükûnetle çözebileceği sorunları, tam aksine ayrıştırma ve çatışma konusu yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın, tarafsız olarak hareket ederek ve mağrurluktan kurtularak kötü gidişatın durdurulması gerekmektedir. Ülkenin daha fazla zarar görmemesi için Cumhurbaşkanının anayasal sınırlar içerisinde hareket etmesi gerekir. Bu şekilde hareket etmeye devam ederse, Milletçe endişemiz, zararın daha çok büyüyeceği yönündedir. 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —