Bugün, 29 Nisan 2024 Pazartesi

BEKİR YALÇINKAYA


Küçükken Anam Derdi; ?KARA ÖKÜZ KUYRUĞU!

Eeeee.. Kimse O´na ?sabah öğle yemeğiyle uğraştın, harmanı da kontrol ettin.. Yoruldun dinlen hele biraz´ demiyor, illâ da akşam yemeğini hazırladı mı, ahırda malları yemledi mi, sonra da vakit bulunca bir çay demledi mi, ona bakıyordu..


Küçükken Anam derdi, bilmezdi dediğini;
?Oğlum Kara Öküz bir kuyruğunu sallasa
Yer Gök titreşir, yağmur yaş yağarmış millete..?
 

Soramazdım Anam´a Öküz´ün yediğini;
?Hele çift boynuz vursa ensemizden dallasa
Çarpıverse Kaya´ya.. Taş yağarmış millete..

Dünya Kara Öküz´ün boynuzun
a takılı
Görse bir
 insanoğlu kaybedermiş akılı
Vallahi de, billâhi..?
Vay anamın yemini.. 
***
Sonra babam bağlardı söz sazını diline;
?Sarı Öküz tepinip zelzeleler çıktı mı
İnsanlar kaçışırmış Hâmîd Bey´in İli´ne
 

Denizler kabararak evler barklar yıktı mı
Çadırlar kurulurmuş, Davras´ın Tepesi´ne
Bir türlü eski yurda kimseler inmezlermiş

Tevatur.. on bir mevsim geriye dönmezlermiş
Eğirdir Gölü´ne El verirmiş de Sarıkız
Suya kavuşurlarmış, peki ya açlığımız?
 

Yal(a)vac az ötede, Sökük Sayan Baba var
Buğday az bulunurmuş, Ekmeğin hası Çavdar..
Ne azıklar taşırmış Baba´mız Türkmenler´e..?
 
***
Küçükken diyemedim; ?Ana! Gara´ğac nere
Taban yağla Davras´a; kervan geçmez bir yere
 
Kuyruğun hikmeti ne.. Salla Dünya´yı titret..

Be Ana..bir kuyrukta olur mu böyle şiddet..?
Anam nereden bilsin, O´ Masalcı´ya tâbi 
Başta cahillik, yoktu bir mektebi, kitabı..

Anacığım ne bilsin, Meraklıya Meraklı..
Yıllarca bu mesele kafamda kaldı saklı
Nihayet 70´şinde erdi Bekir´in aklı..

Gezdi tozdu.. Nihayet buldu bir Kara Öküz
Baktı ki kuyruk kısa, boyu moyu düpedüz
Bir metrecik gövdeyle dağlar nasıl yıkılır..

Madem yıkılacaksa varıp dağa çıkılır
Hesab ettim tutmuyor, bir yanlışlık var bunda
Şöyle iyice baktım Öküz´ün kuyruğunda

Gezer bir Karasinek.. Pervane mi pervane
Kuyruk sallamasın da ne yapsın şu divâne..
Önce kuyruk salladı, sonra batağa yattı

Hem sineği fırlattı, hem canı ferahlattı
Baktım, ne sallandı yer, ne de yıkıldı dağlar 
Gözünüz aydın olsun! Ey Davras´taki sağlar..

     PEKİ ESAS DOĞRU NE?

   Şimdi meselenin özüne bir bakalım mı..

  ?Armudlu Çiftliği´nden Yekdiğinli Hasan´ın, kayını Yılık Hasan´ı bir meseleden dolayı katledip Akşehir Cezaevi´ne konulduğu, ardından cezaevindeki Kürt arkadaşlarının tavsiyesiyle de ailesini Akşehir Kürtler Köyü´ne naklettirip  onları selâmete aldırdığı sıralardan çok evvellerde..

   Yeniköy, Konya Karapınar taraflarından; ekserisi Yekdiğin ve Hotamış´tan gelen Sarıkeçili Yörükleri tarafından kuruluyordu. Bu Yörükânî karışımda elbette Saçıkaralı ve Tırtar´lar da yer alacaklardı..

      Gırnatacı Durmuş Ali´nin kızı Durdu da işte bu sıralarda,Belceğiz´den gelin gelerek  Yekdiğinli Hasan´ın torunu Yeniköylü Mustaf´endiyle evlenen  tam bir yoksulluk devrinin Kadını´ydı..

   İnsanların sırtlarından bit-pirenin hiç eksik olmadığı, yolsuz, okulsuz, hattâ derme çatma câmili köylerde insanların işi gücü karın tokluğuna talim etmekten başkaca bir şey değildi.. 

   Karın tokluğuna talimcilerden biri olan Durdu´ya da düşen; Gündüzün önce, evde çoluk çocuğun karnını doyurmak, sonra tarlada orak yahud tırpan sallayan erine öğle azığını götürmek ve eri ?Avrat yığın yığ!´ derse yığmak ve kaç saatte bir, tarla ortası geçici kurdukları çadırın altında bir iki bardak su içebilmekle vazifeli işlerdi..

   Gene Kocası Musta´fendi; ?Karı şu ova başına bir uğra.. Çocuklar harman mı sürüyor, yorgan mı dürüyorlar bir bakıver´ derse onlara koşuyordu..

   Eeeee.. Kimse O´na ?sabah öğle yemeğiyle uğraştın, harmanı da kontrol ettin.. Yoruldun dinlen hele biraz´ demiyor, illâ da akşam yemeğini hazırladı mı, ahırda malları yemledi mi, sonra da vakit bulunca bir çay demledi mi, ona bakıyordu..

   Sonra yatak yorgan, hasır urgan işleri de Durdu Ana´nın üzerine tapuluydu.. El ile bulaşık, kol ile çamaşır,  hayatları iki de bir çalı süpürgeyle düzene sokma işi de üzerine vazifeliydi..

  Tam da vakit akşam erişip her iş bitti, biraz istirahata çekileyim diyeceği sıra; Sarıman köpeğinin havlamasıyla Hayat Kapısı´na vurulan sesten anladığıyla yine bu akşam bu ev bir misafir ağırlardı.

   Gelenin Masalcı Salih Emmi olduğu ?Lennn! Mustafa!´ ününden belli olurdu.. O´nun dilinin balı Lennn! İdi..

   Mustaf´endi  ?Avrat kapıya bak´ dediyse.. İkilemez, hemen koşuştururdu Durdu Ana..

 -Gel hele gel, buyur Salih Efendi´yle kapıyı açar ve buyur ederdi..

   Başköşenin misafiri  Salih Emmi sıkı bir masalcı.. Nereden derleyip toparladıysa milletin ağzını açık bırakacak ne masallar anlatırdı. O´ Şeytan düğünlerinden girer, Dev´in adam yediğinden çıkar ve masal üstüne masal söyler,  herkese de bir zerre konuşmadan O´nu dinlemek düşerdi. Ya Durdu Ana´ya ne düşerdi?

   Salih Emmi´yle Havva zevcesine ikram edilecek bir şeyleri hazırlamak.. Ama bugün neyi vardı ki.. Misafirin beklediği ikramdan, ya gölle dedikleri buğday-mısır karışımlı bir haşlama yapacak, ya da Yıldırımcı tarlasına ektikleri kavun-karpuzdan varsa, onlardan...

  Ta 1475´lerde bağı olan Çeltek´teki gibi,1960´ların Yazı´nda Kışı´nda işe yarayacak bağ mı kalmıştı ki üzüm falan sulaya..

  Hem, Gara Ağac bâzârına da sık sık ne gidecek vakitleri, ne de hazırda paraları pulları tedarikli değildi..

  Eeee.. Feleli´ler de bu sene bostan-mostan, kara erik filân da getirememişlerdi.

  Gölle pişirmesin de ne yapsın Durdu Ana..

***

   İşte bu sebeblerden iş-güç, aş-ekmek, çoluk-çocuk O´na kaldığı gibi, bir de cahallık kalmıştı..

   Ne bir eğitmen, ne bir kitab yüzü görmüş, ne de eline bir kalem defter alabilmişti..

  Eeeee.. Durdu Ana, Salih Emmi´sinin Sarı Öküz´üyle Dünya´nın sallanıp sallanamayacağını nereden bileydi ki..

   Hele hele Salih Emmi´si de bilemezken.. Nasıl bileydi, nereden bileydi.. Çünkü O´ bir Meraklı´ya Meraklı´ydı..

***

  Ya..

 ?Sarı Öküz tepinip zelzeleler çıktı mı

İnsanlar kaçışırmış Hâmîd Bey´in İli´ne´  diyecek ve Davras´ın zirvesinin Hâmid Bey´e yaradığını bilecek kadar tefekkürü olan Mustaf´endi..

   Onda da bir merak yok muydu?

   Vardı, vardı da..Güneş Oğlu bile okul-mokul yüzü görmedikten sonra, kendisi nasıl okusun dokusun da Durdusuna; Yahu Hatun ne Sarı Öküzü, ne Kara Sineği.. Yerin sallanması Sarı Öküz´e bindirdiğin Dünya´nın, onun Kuyruk sallayınca titremesiyle değil.. Kitablar şöyle şöyle yazar.. Bu tabiattan hâdisedir ? diyebilsin..

   O´ da bilebilsindi..

  Koca köyde Hâcısı Hocası kim biliyordu da bir Mustaf´endi bilsin de Durdu´suna bildirsindi.. 

   Hattâ; hergün kara İneğinin, sarı öküzünün, kır merkebinin kuyruk salladıkça varıp çamura niye yattıklarını görebilsindi..

   Salih Emmi´si; ?Sarı Öküz Kuyruk Sallarsa´, derse sallıyor, ?Dünya Ondan Titrer´ derse titriyordu..?

   ***

  Gelelim esasa..

 Şayet o zamanlar Mustaf´endi Askerliği´nde iyi bir okuma-yazmayı kavramasaydı..

  Vay Mustaf´endim vayy..

    Hele hele köyünde öküz nesilleri tükendi-tükenecek vaziyete gelmeseydi kim bilir daha kaç yıllar, Cahil Durdu´n,  işin sırına eremeyecekti..

  Çünkü devrimizde köylerde işe yarar Öküz´ler bir bir kayboluyorlar..

  Amma Beşerî modelleri Şehir´den Kent´e dönen modern mekânlara yerleşiyorlar..

   Yakaları bir rozetli, helâları klozetli..

   Kuyruklarıyla olmasa bile başlarını sallaya sallaya Kıyamet koparıyorlar da Salih Emmi´nin Masalları güme gidiyor..

 

 

23.7°