Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Muharrem Günay Sıddıkoğlu


TÜRKİYE’NİN SAVUNMASI FİLİSTİNDEN KUDÜSTEN BAŞLAR

Kudüs ve Mescid-i Aksa işgal altında kaldığı müddetçe ne Türkiye’nin ne Mısır’ın ne Suudi Arabistan’ın velhâsılı İslam Dünyasının tam bağımsızlığından söz edilemez.


Filistin ve Kudüs, Tulunoğulları devletinin kuruluş tarihi olan 868 yılından itibaren, İhşidler, Selçuklular, Eyyübiler, Memluklular daha sonra da Osmanlı idaresinde 868’den 1917’ye kadar (1099-1187 yıları arasındaki 88 yıl süren Haçlı hâkimiyetini saymazsak) toplamda 950 yıl Türk idaresinde kalmıştır.  Şehid kanaları ile sulanmış ve vatanlaşmış olan, Kudüs’ün bizim için, Afyonkarahisar’dan Konya ve İstanbul’dan hiçbir farkı yoktur.

            Ayasofya’nın ibadete açılması nasıl bizim Kızılelma’mız ve tam bağımsızlığımızın ilanı ise, Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne kavuşturulması da İslam dünyasının kurtuluşu, tam bağımsızlığı ve bizim milli ülkümüz, Kızılelma’mızdır. 

Kudüs ve Mescid-i Aksa işkal altında kaldığı müddetçe ne Türkiye’nin ne Mısır’ın ne Suudi Arabistan’ın velhâsılı İslam Dünyasının tam bağımsızlığından söz edilemez.

            Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’ye kadar hac yolları kapalıydı. Hacca gitme yasağının kaldırılmasından sonra hacca giden ve Kudüs’e uğrayan Gönenli Mehmet Efendi (1903-1991) Kudüs hatırasını şöyle paylaşıyor:

            “Bakın, size bir yağmur hikâyesi anlatayım, şimdi hatırıma getirildi. Bendeniz karayoluyla ilk hacca giden kafilelerde bulundum. Biliyorsunuz, uzun bir süre Hacca gitmek yasaktı, sonra Allah razı olsun, Menderes zamanında kanunlar müsaade etti. İşte karayoluyla gidiyorduk.

            Neyse efendim, Kudüs’e dört beş otobüs peş peşe geldik. Biz, tam kapının olduğu yerden şehre girdik, birdenbire gök gürledi. Bir rahmet, bir yağmur ki sormayın. Fesübhânellah! Fakat o anda acayip bir şey oldu. Normalde yağmur yağdığında herkes sokaklardan kaçar, ıslanmamak için bir yere girer. Ama Kudüs’te yağmurun yağmasıyla insanlar sokağa döküldü.

            Bizim Hacıların bulunduğu otobüs kafilesinin etrafı insan seline döndü. Öyle ki arabaları sallıyor, pencerelere vuruyor, ağlayarak ve yüksek sesle bir şeyler söylüyorlardı. Sanki olan biteni anlamıyormuş gibi bilmezden gelerek ben de görevliye sordum:

            “Kardeşim, ne bu gürültü, ne bu nümayiş? Bunlar ne bağırıp çağırıyorlar?’ diye. Kafile başkanı ağlayarak bana ne dese beğenirsiniz?

            “Hocam, hep bir ağızdan ‘Kudüs’ün sahipleri geldi, Allah Teâla da yağmur indirdi’ diye bağırıyorlar.”

            Meğer üç senedir Kudüs’e bir damla yağmur yağmamış. Ama ne acayip tecellidir ki, bizim arabaların geldiği an, Cenâb-ı Mevla yağmur indiriverdi. Orada olduğumuz müddetçe insanlar, bu rahmete ve yağmura doya doya kandılar.

                        Gönenli Mehmed Efendi hatırasını aşağıdaki duâ ile bitirir:

            “Ey Rabbimiz! Kudüs’ü küffâr elinden kurtar. Mü’minleri aziz eyle, şu zilletten cümlemizi halâs eyle. Bu necip milletimizi tekrar o mübârek beldelere hadim eyle… Korktuklarımızdan emin eyle, kâfirlerin şerrinden bir an önce insanlarımızı kurtarıp halâs eyle. Sen bizim Mevla’mızsın, kâfirlere karşı bize zaferle yardım eyle. Dinine yardım edenleri muzaffer eyle. Müslümanlara eziyet edenleri perişan eyle.”

            Filistin ve Kudüs Bizi Çağırıyor!

            Cenâb-ı Hakk, Nisa Suresi’nde çaresiz bırakılarak, baskı altında tutulan, zulüm gören, milliyeti ve inancı ne olursa olsun, zavallı erkeklerin, kadınların ve çocukların kurtarılması, onlara sahip çıkılması konusunda Mü’minleri göreve çağırıp şöyle buyuruyor:

            “Size ne oluyor ki, Allah yolunda, ayrıca, baskı altına alınıp çaresiz bırakılarak: “Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp duran zavallı erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa Sûresi, 75. Âyet)

            Evet, Kudüs’te yaşayan Filistinliler de Kudüs’ün gerçek sahiplerinin Türkler olduğunu biliyor; dünya üzerindeki nice mağdur ve mazlum yer gibi Kudüs’te sahiplerini, Türkleri bekliyor.

             Bugün Filistin'in kaderi belirsizliğini koruyor. 

            Her ne kadar Filistin Devleti BM tarafından 29 Kasım 2012 tarihinde gözlemci devlet statüsünde tanınmış ve BM üyesi 193 ülkenin 134'ü tarafından bağımsız bir devlet olarak kabul edilmişse de hukuki varlığının tam olarak tescili gerekiyor.

            Filistin sorununa kalıcı barış getirecek çözüme de henüz çok uzağız. İsrail gittikçe alanını genişletip, Filistin'in yaşam damarlarını keserken iki devletli bir çözümün hayata geçip geçmeyeceği belirsizdir.

            Ancak bir şeyi iyi biliyoruz ki, Filistin’e barış gelmeden Ortadoğu'ya asla barış gelmeyecek, Ortadoğu'da barış olmadan da dünya barış yüzünü göremeyecektir.

   FİLİSTİN MESELESİ ARAPTAN DAHA ÇOK TÜRKÜN MESELESİDİR

            Filistin ve Kudüs sorunu 950 yıl Türk idaresi altında kalması, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak; eğer uğrunda ölen varsa vatandır” anlayışında görüldüğü gibi, şehit ve Türk mezarlarını barındırması açısından Türk vatanı olup, Arap’tan daha çok Türk’ün sorunudur. Zamanı geldiğinde de bu sorun çözülecek ve mübarek topraklar özgürlüğüne mutlak kavuşturulacaktır.

            Türkiye’de, İsrail’in Filistin’de yaptığı zulme ve soykırıma karşı kitlesel hareketler olsa, hemen bir gizli el ortaya çıkıp, başta sosyal medya olmak üzere, çeşitli platformlarda, Araplar Türkleri arkadan vurdu, Filistinliler İngilizlerle birlikte oldu, gibi, çoğunluğu tarihi hakikatlerle uyuşmayan yalan yanlış bilgiler pompalanıyor, amaç, Türk insanının Filistin ve Kudüs hassasiyetini köreltmektir. Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, Türkiye’nin savunması Filistin’den, Kudüs’ten başlar. İsrail’i bugün Filistin’de durduramazsak, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Diyarbakır’da, Mersin’de de durduramayız. İsrail’in, Kıbrıs dâhil, Türkiye’nin önemli bir kısmını, Fırat ve Dicle’nin suladığı toprakları kendi sınırlarında, arz-ı mev’ud dediği sözde va’dedilmiş topraklar olarak gösterdiğini hiçbir zaman unutmayalım.

İSRAİL TÜRKİYE’NİN SINIR KOMŞUSU OLURSA ŞAŞIRMAYALIM

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan İsrail ordusunun saldırıları, top yekûn bir soykırıma dönüşmüştür. Filistin ve Gazze ile sınırlı da kalmayacaktır. Evanjelist ve Siyonist Yahudiler fikir birliği içerisinde hareket etmekte, Hamas saldırısını bahane ederek Arz-ı Mev’ud adını verdikleri ve güya Yahudilere Tanrı tarafından vadedilmiş Toprakları ele geçirmeyi hedeflemişlerdir. Ülkemizin önemli topraklarının da Arz-ı Mev’ud sınırları içerisinde görüldüğünü de unutmayalım. ABD’de İsrail’in yanında olduğunu açıkça ilan etmiş uçak gemileri ve deniz filoları ile Akdeniz’de yerini almıştır. 

Biz bugün İsrail’i durduramazsak, İsrail, Gazze’den sonra Suriye’ye girecek PKK/PYD ile bir olup ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet edecek bir YAHUDİ KÜRDİSTAN DEVLETİ kuracak, yani İsrail Türkiye ile sınır komşusu olacaktır. Ondan sonraki hedefleri de Türkiye’dir.

            Biz bu olan bitenlere seyirci kalamayız. Ayrıca Allah’ın bu konudaki hükmü açık, seçik ve kesindir: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda, ayrıca, baskı altına alınıp çaresiz bırakılarak: “Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp duran zavallı erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz? (Nisa, 75. Ayet)

            Evet, Doğu Türkistan gibi, Batı Trakya, Arakan, Çeçenistan, Karabağ gibi dünyada zulüm gören her yer gibi, Kudüs ve Filistin de bizi beklemektedir, bu tarihi hakikati ve çağrıyı hiçbir zaman unutmamak gerekir.

 

25.1°