Acaba şimdi gidip bir köye yerleşsek, aynı rahat ve huzuru bulabilir miyiz? Hemen cevap vermek kolay değil. Ama o zaman biz küçüktük. Hiç bir sorumluluğumuz yoktu, geçim nedir bilmezdik. Anne ve babamızın halinden hiç de anlamazdık. Ama çok şey istemezdik ki, elde avuçta olanlarla idare ederdik. Annelerimiz yırtılan, solan giysilerimize yama yapar, yıkar tertemiz zevkle giyerdik. Yiyecekte sıkıntımız yoktu, verdikleri her şeyi yerdik. Annelerimiz, yumurtalı, peynirli dürüm yaparlar verirlerdi. Pekmez, turşu çoktu. Hepsini severek yerdik. İki güne bir, bir kazan bulgur pilavı yaparlar, turşu, ayran ile doyası yerdik. Bir de kuru yufka üzerine sulu pilav dökmek var ki, bayılırdı yiyenler, parmaklarımızı yeriz diye korkarlardı...
Hayvanlarımız vardı. Atlarımız, ineklerimiz, koyunlarımız vardı. Eşek her ailede mutlaka olurdu. Çünkü eşek, köylünün eli, kolu her şeyiydi. Ailenin tüm kahrını eşekler çekerdi. Bir yere gitmek için ulaşım aracıydı. Yük taşımada, bağ, bahçeye gidip gelmede en büyük yardımcıydı. Köylü, eşeğin üzerine yükü sardığı gibi bir de kendisi binerdi... Oh tıkır tıkır giderdi ama eşek acı çeker miydi acaba? O zaman eşeğin acı çekip çekmediğini, bilmez, aklımıza bile getirmezdik. Tüm kahrımızı çekiyor diye bir avuç arpa bile vermek aklımıza gelmezdi... Demek bu insanoğlu çok nankör, işinin bittiğine bakıyor...
Koyunlarımız, çobanımız vardı. Koyun çok güzel hayvandır. Eti, sütü ve yünü için beslenir. Çok bereketli hayvandır.50 koyununuz bir bakarsınız 100 koyun olurdu. İlgilenecek adamı olup koyun besleyen aileler kısa sürede zengin olurlardı... Üç beş aile bir sürü çıkarır ve bir çoban tutarlardı. Kışın koyun sürüsü ağılda beslenirdi. Saman üzerine arpa, yulaf gibi tahıllar dökülerek beslenirdi. Kar üzerine kuru ot serpilir ve koyunlar çıkarılır yedirilirdi... Güzün döver biçerler ekin biçerken samanlarda taneli tahıl kalırdı. Koyunlar çok yer, döndüremez ve tohmalardı. Bir de bakarsın çoban eşeğin üzerine leşi sarmış, getirir bırakırdı. Biz de çocuktuk, çok sevinir bolca et yerdik. Bazen olur ki çoban bir kaç tane birden getirirdi. Annelerimiz etleri ipe asar kuruturlardı. Kışın kuru fasulye, sarma, dolma gibi yemeklerin içine konur, yemeğe lezzet katardı. İpe asılan etler de çok tatlı ve lezzetli olurdu, kimse görmeden koparır yerdik...
Mayıs ayında kuzu gütmek çok zevkli olurdu. Ekinler on, onbeş santimetre olunca kuzuya yaydırılırdı, o zaman sanırım ekinler daha güçlü olurdu. Öğle üzeri koyunlar sağıldıktan sonra kuzuları bırakılır, emzirilirdi...
Köyde harmanda çalışmak zordu ama zevkli yanları da vardı. Sapların gölgesinde yemek yemek, dinlenmek, uyumak... Ayrı ayrı tadı vardı. Hele harmanda yatmak, gece arkadaşlar ile oyunlar oynamak çok eğlenceliydi...
Şimdi köyde yaşayanların, o zevkleri aldıklarını sanmıyorum. Köyler şimdi daha modern, makineleşme eski çalışma düzenlerinden eser bırakmadı. Ne zaman harman vakti bilemezsin bile. Eski düzende düven sürüp, saman yapmak ortadan kalktı. Makine tarlada samanını yapıyor getirip samanlığına dolduruyor...Onun için diyorum ya, ne eski köy kaldı ne de çalışma düzeni...
Köy düğünleri, düğünde halay çekmek, bulgur kaynatmak, bulgur setenlemek, bağ, bahçe bozmak, turşu kurmak, bayramlaşmak... Her biri kendi başlarına bir zevk bir tat verirlerdi...
Yeniden buluşmak ümidi ile...
İhsan YELKEN.