İstiklâl Marşı´mızın kabûlünün 95. yıl dönümünde, Avrupa Güreş Şampiyonası´nda iki altın madalya kazanan güreşçilerimiz İstiklâl Marşı´nı Avrupa´ya dinlettiler.
HAZIRLAYAN: KERİME YILDIZ
1948 Londra Olimpiyatları´nda güreşçilerimiz İstiklal Marşı´nı o kadar çok dinletmişlerdi ki yabancılar,?Neredeyse Türkiye´nin milli marşını ezberleyeceğiz? diye söylenmişlerdi.
1948 Londra Olimpiyatları Avrupalılar için çok önemliydi. 2. Dünya Savaşı´nın yaralarını sarmak adına mühim bir fırsattı. Türkiye ise güreş konusunda başarılıydı ama henüz olimpiyatlarda bir varlık gösterememişti.
İSTİKLÂL MARŞI ALTI KERE OKUNDU
1946´da Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası´nda birinci olan güreş millî takımı, 1948 olimpiyatlarına Emirgan´da, sıkı bir şekilde hazırlandı. Antrenmanlar, açık havaya kurulan ot minderlerde, ekli kamyon brandaları üzerinde yapıldı. Güneş vurunca minder yanmakta ve yere düşen güreşçilerin vücûdunu yakmaktaydı. Güreşçilerimiz bu brandalı ot minderde yere düşmemeyi o kadar çok çalıştılar ki olimpiyatta kimse sırtlarını yere getiremedi. Başta Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Nasuh Akar, Celâl Atik olmak üzere güreşçilerimiz târih yazdılar. Yiğitlik ve dürüstlüğün simgesi olan ata sporu güreş şahlanmıştı. ?Ben her zaman güreşirken arkamda Türk milletinin olduğunu ve millet şerefini düşünürdüm.? diyen Kurtdereli Mehmed Pehlivan´ın ruhu minderdeydi. Bilge, Atik ve Doğu, aynı anda üç minderde güreştiler. O kadar rahattılar ki oyun sırasında birbirlerine laf atıyorlardı. Celâl Atik, yan minderlerdeki Bilge ve Doğu´ya ?Hadi, sizi bekliyorum.? dedikten sonra, üçü de sözleştikleri gibi rakiplerini tuş ettiler. Yarışmıyor, âdeta eğleniyorlardı.
Netice olarak Londra Wembley Stadı´nda ay-yıldızlı bayrağımız 12 defa göndere çekildi; 6 defa İstiklâl Marşı okundu. 3 Ağustos Türklerin zafer günü oldu. Güreşçilerimiz için ?Korkunç Türk? ifâdesi kullanıldı. Yabancı seyirciler, ?Neredeyse Türkiye´nin mili marşını ezberleyeceğiz.? diye konuşuyorlardı. Gazanfer Bilge´ye ?tuş makinesi? lakabı takılırken Celâl Atik´in, güreşi şiir gibi okuduğu söylendi. Atik´e duyguları sorulduğunda, ?Biz vazifemizi yaptık.? dedi.
OLİMPİYAT FİLMİ REZÂLETİ
Londra Olimpiyatları´nda Türkiye´nin muazzam bir zafer kazanacağı hesap edilmemişti. Oyunların bitiminden sonra dünyanın her tarafında gösterilmek üzere bir film hazırlandı. 2 saat 15 dakikalık filmin prodüktörü, İngiliz Castelton Knight´dı. Kral önünde yapılan açılıştan yarışlara kadar her şeyin yer aldığı filmde, Türk güreşçilerin kazandığı üstün başarılardan tek kelime söz edilmemişti.
Türkiye´de ise resmî makamlarca bu filme bir tepki verilmediği gibi, gösterimine izin verildi. 4 Şubat 1949´da MTTB, filmin gösterimini protesto etti. Konu, Meclis´e taşındı. Gençliğin hassâsiyeti takdir edilirken resmî kurumların bu konudaki acziyeti ve duyarsızlığı kınandı.
GÜREŞÇİLER, CHP´Yİ TUŞ ETTİ
Türk güreşçilerinin başarıları hakkında Türk Spor Dergisi´nde çıkan bir yazıda, bu başarıdaki mânevî yönlere vurgu yapıldı. Kâfile olimpiyatlara giderken Eyüp Sultan´a uğrayıp duâ etmişti. Londra´da Cuma namazı kılmıştı. Yazıda, güreşteki zafer övülürken iktidara da çok ciddî bir eleştiri yapılıyordu:
?Çoktan beri bayram yapmak ve sevinmek zevkini kaybetmiştik. Hayat ağırlığı ve derdi, millet olarak muvaffakiyetlerin dışına sürülüp atılmış olmak ve dâima bir zümrenin yaptıklarına muvaffakiyet demek mecbûriyeti yurtta umûmî bir bezginlik uyandırmıştı?. Kahraman güreşçilerimiz, bu milletin seneler ve senelerden beri hasret kaldığı bir muzafferiyeti bize temin ettiler?. Güreşçilerimiz, bir çok âtıl sefirlerimizin yapamadığı, bir çok konferanslardaki delegelerimizin başaramadığını, hâriciyemizin, turizm büromuzun hakkından gelemediği işleri başarmışlar; Türk ismini i´lâ eylemişler; bütün bir medeniyet dünyasına Türklüğün mevcûdiyet, kudret ve vakarını hatırlatarak, senelerden beri devletin yapmak istemediği propaganda işini gürbüz omuzlarına alarak yurtlarına karşı vazifelerini yapmışlardır.?
Evet, güreşçilerimiz, sâdece vazifelerini yapmışlardı. Ama bunu yapınca vazifesini yapmayanların hâli ortaya çıkmıştı. Deyim yerindeyse bir avuç Öküz Anadolulu, iktidara vazifesini hatırlatma hadsizliğini göstermişti. Elbette bunun bir bedeli olacaktı.
AMATÖRLÜK MESELESİ
İngilizler olimpiyat filminde Türklerin zaferine yer vermezken, içimizdeki İngilizler de boş durmadı. Güreş millî takımının ülkede uyandırdığı heyecan, millî hislerden mahrûm olanları rahatsız etti. Sömürge aydınları, bir avuç Anadolu çocuğunun 1952 Helsinki Olimpiyatları´na katılmaması için gerekli tedbirleri aldı.
Daha sporcular yurda dönmeden, ödüllendirilmeleri hakkında gazetelerde yazılar çıkmıştı. Bir yandan bu yapılırken bir yandan da olimpiyatların amatörlük kuralı da hatırlatılmıştı. Gazetelerdeki uyarılara rağmen devlet ve kuruluşlar, şampiyonlara para ödülü verdi. Halk, zâten bu işe sıcak bakıyordu. ?Sporcuları Koruma Derneği? aracılığıyla şampiyon sporculara 25´er bin lira armağan edildi ve kayda geçirildi.
BURHAN FELEK´İN İNANILMAZ KARARI
O yıllarda, olimpiyatlara katılmak için Uluslararası Olimpiyat Komitesi´nin amatörlük kuralı geçerliydi. Sporcular hakkında, öncelikle kendi ülkelerinin millî olimpiyat komitesi karar veriyordu. Türkiye Olimpiyat Komitesi´nin başında Burhan Felek vardı. Felek, tam 1952 Helsinki Olimpiyatları arefesinde, Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Halil Kaya ve Yaşar Doğu ile bronz madalyalı atlet Ruhi Sarıalp´in evrâkını amatör olmadıkları gerekçesiyle geri çevirdi. Para ödülünü aldıkları için amatörlükten düşmüş; profesyonel olmuşlardı. Diğer ülkeler ödül verdiği sporcularına amatörlük kılıfı ararken Burhan Felek´in böyle bir karar alması, büyük hayâl kırıklığına yol açtı. Sporcular taltif edilsin diye kampanya başlatan basın, bu kararı teessürle karşıladı.
JİM THORPE´UN BAŞINA GELENLER
Buna benzer bir hâdise, Amerika´da da yaşanmıştı. 1912´de Stokholm´de, birkaç dalda altın madalya alan Amerikalı atlet Jim Thorpe´un, ülkesinde millî kahraman olarak karşılanması, birilerini rahatsız etmişti. Zîrâ Thorpe, kızılderiliydi. Gazeteler, daha önce para karşılığı beyzbol oynadığını yazmış; halk umursamamıştı. Ama, Amatör Atletizm Birliği konu ile ilgilenerek Uluslararası Olimpiyat Komitesi´nin dikkatini çekmişti. Neticede Thorpe´un madalyaları ve ünvanları geri alınmıştı.
Thorpe, ülkesinin yerlisi olmasının bedelini ödemişti. Bizim şampiyonlar da Anadolu´nun yerlisi olmanın bedelini ödüyorlardı.
1948´DE ATILAN TOHUM 1952´DE YEŞERDİ
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, yetkilerini kullanarak Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi´ni feshetti ve Burhan Felek´i görevinden aldı. Profesyonel işlemi gören sporcuları da Helsinki´ye gönderme kararı aldı. Ancak Helsinki´de, mürâcaat için geç kaldıkları bahane edildi. Güreşçilerimiz olimpiyatlara katılamayınca minder Ruslara kaldı.
Tevfik İleri´ye göre; şampiyonlara para yardımı yapanların amatörlük-profesyonellik şartlarını bilmemeleri normaldi. Fakat Beden Terbiyesi Teşkilatı´nın başında olanlarla Güreş Federasyonu´nu idâre edenlerin ikaz etmemesi normal değildi. Daha da fenâsı, o zamanki Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Aşir Savaşır, sporculara yardım yapan derneğin faal elemanıydı. Hep birlikte gerekli tedbirleri almayarak 1952 senesindeki hâdiselerin tohumunu atmışlardı.
Ancak, 1948´de fitne tohumu ekenlerin bilmediği şey, güreşin yıkılmayacak ulu bir çınar olduğuydu.
Güreşçilerin Helsinki´ye katılmasına engel olan zihniyet, 1948´deki başarıyı tahfif etmeyi de ihmâl etmedi. Onlara göre, Avrupalı güreşçiler 2. Dünya Savaşı´ndan çıktıkları için güçsüzlerdi. Yıllar sonra Nokta Dergisi´nde 1948´in gerçek bir zafer olmadığı; savaş sonrası güreşi bırakan ülkeler sâyesinde bol keseden kazanılan bir zafer olduğu yorumu yapıldı. Bu zihniyetin, 2020 Olimpiyatları´na ev sâhipliğini kaybettiğimizde zil takıp oynamasına şaşmamak gerekir.
TÜRK´ÜN ZAFERİ CİHANA İLAN EDİLDİ
17 Ağustos´da yurda dönen güreş kafilesi için halk tarafından muazzam törenler yapıldı. Yaşar Doğu, o gün bir oğlu olduğunu eline tutuşturulan telgraftan öğrendi. Adını Zafer koydu. Serbest stilde yarışan iki güreşçi daha oğulları olduğu müjdesini aldılar. Halit Balamir de Zafer ismini tercih ederken Âdil Candemir, oğluna Cihan ismini verdi. Âdeta Türk´ün zaferi cihana ilân edildi. 1948 Ağustos´unda şampiyonluk, Ramazan Bayramı ve 30 Ağustos Zafer Bayramı üst üste kutlandı.Güreşçiler üniversite gençliği ile buluştuğunda müthiş bir heyecan yaşandı. 25 Ağustos´da Ankara´ya hareket eden kâfileye, yol boyunca sevgi gösterileri yapıldı. İzmit´ten geçerken gece olmasına rağmen beş bin kişi hazır beklemekteydi. Ankara´ya ulaştıklarında 19 Mayıs Stadyumu´na kadar omuzlar üzerinde taşındılar.
Kaynaklar: Türk Güreşçilerinin ve Atlet Ruhi Sarıalp´in 1948 Londra Olimpiyat Oyunları´ndaki Zaferi, Özbay GÜVEN, Türk Yurdu, Mart-2012
Basına Yansımalarıyla ?1952 Amatörlük Olayı? ve Türk Sporunda Amatörlük, Selâmi ÖZSOY (Vahdet)