Günlerce, haftalarca yazılı, görsel ve sosyal medyada Devlet Bahçeli´nin sırf koltuğunda kalmak için Cumhurbaşkanı´na biat ettiği ve başkanlık sistemine destek vereceği, bunun karşılığında da yargıya tamamen hâkim olduğu ileri sürülen Cumhurbaşkanı´nın Ya
Yargıtay Başkanı Cumhurbaşkanından ?Devlet Başkanımız? diye bahsediyor, kendisi ile Rize´de çay toplarken fotoğraflar vermeye çekinmiyordu. Cumhurbaşkanı ise yargı bağımsızlığının da teminatı olan ?kuvvetler ayrılığı? yerine ?kuvvetler uyumu?ndan bahsederek bu iddialara ilişkin şüpheleri perçinliyordu.
Genel Başkan adayları da kendi lehlerine çıkan mahkeme kararları için ?Ankara´da hâkimler var!? yorumunu yapıyor, aksi mahkeme kararları için ise ?Saray ve AKP hukuka müdahale ediyor, demokratik mücadelemiz engelleniyor? şeklinde serzenişlerde bulunarak hukuk tarafından verilen kararlarda ne kadar ilkeli, ne kadar tutarlı olduklarını tüm dünyaya gösteriyordu! Yaptıkları toplantı ve mitinglerde de Yargıtay´ı baskı altına alacak konuşmalar yapmak konusunda herhangi bir sakınca görmüyorlardı!
Daha önce 2004 yılında CHP´de de benzer bir durum yaşanmış, Haziran ayı içerisinde tüzük kurultayı için yeterli imza toplanmış, buna rağmen olağanüstü kongre dönemin CHP Genel Başkanı tarafından belirlenen gündem ile 3 Temmuz 2004 tarihinde toplanarak güven tazelemesi oylaması yapılarak sona erdirilmiş, tüzük değişikliği istekleri gündeme bile alınmamış, Yargıtay bu konuda bir karar vermek yerine konuyu Anayasa Mahkemesine ileterek tüzük kurultayı yapmayan CHP´ye yaptırım uygulanmasını talep etmiş, Anayasa Mahkemesi de tüzük kurultayı yapılmaması nedeniyle CHP´nin ihtar edilmesine karar vermişti! Elbette hukuka sadece kendi işlerine geldiğinde atıf yapanların bu karardan bahsetmesi beklenemezdi.
Yukarıda bahsedildiği gibi CHP´de yaşanan tüzük kurultayı talebine ilişkin davada Yargıtay kendisi karar vermeyip konuyu Anayasa Mahkemesine götürmesine rağmen ve medyada yer alan iddiaların aksine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 5 kişilik heyeti MHP tüzük kurultayının yapılmasına oy birliği ile karar verince yine hukukun üstünlüğüne vurgu yapıldı, Cumhurbaşkanı´nın yargıya hâkim olduğu iddiasını hatırlatan olmadı.
İşin en ilgi çekici yönlerinden biri, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi´nin MHP´de tüzük kurultayı yapılmasına ilişkin kararının Devlet Bahçeli´nin ?Bizim hükümete desteğimiz terörle mücadele ile sınırlıdır. Başkanlık ya da Partili Cumhurbaşkanlığı´na kesinlikle destek olmayız.? açıklamasının hemen birkaç saat sonra verilmesiydi. Devlet Bahçeli´nin Saray´a biatı ve AKP´ye desteği ile ilgili akıllara zarar komplo teorileri üretenlerin bundan hiç bahsetmemesi elbette şaşırtıcı değildi!
Yargıtay´ın MHP tüzük kurultayı ile ilgili kararının MHP Genel Merkezi aleyhine çıktığını dikkate alırsak ve muhaliflerin iddia ettiği gibi Yargıtay´dan Cumhurbaşkanı´nın iradesi dışında bir karar çıkamayacağını kabul edersek, bu durumda Cumhurbaşkanı´nın MHP´nin başında görmek istediği kişinin Devlet Bahçeli haricinde biri olduğunu kabul etmek zorunda kalmaz mıyız? Peki, o zaman, Yargıtay´dan Cumhurbaşkanı´nın iradesinin dışında bir karar çıkmayacağını dillerinden düşürmeyen muhaliflerin, alternatif genel başkan adaylarından hangisinin Cumhurbaşkanı´nın gönlündeki aday olduğu sorusuna cevap vermesi ahlaki bir gereklilik değil midir?
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi´nin MHP´de tüzük kurultayı yapılması kararını Devlet Bahçeli´nin Başkanlık ya da Partili Cumhurbaşkanlığına destek olmayız açıklamasının hemen sonrasında verdiğini düşünür ve muhaliflerin iddia ettiği gibi Yargıtay´dan Cumhurbaşkanı´nın iradesi dışında bir karar çıkamayacağını kabul edersek, alternatif genel başkan adaylarından Cumhurbaşkanı´nın Başkanlık veya Partili Cumhurbaşkanlığı konusunda destek beklediği biri(leri) mi vardır sorusunu sormak hakkımız değil midir?