Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de: “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize (ibadet ve itaatle) kulluk ediniz ki takvâya erenlerden (emirlerine uygun yaşayıp yasaklarından kaçınarak korunanlardan ve Allah’a gönülden bağlananlardan) olasınız” (Bakara 2/ 21) (krş. Bakara 2/ 168) hitabıyla bütün insanları kendine ibadet etmeye çağırır. Bu ayette geçen “Rabbinize kulluk edin” çağrısı bütün insanlara yapılmış genel bir çağrıdır. Zariyat suresinde ise; İnsanla beraber cinlerin de yaratılış gâyesine dikkat çekilerek: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. “(Zariyat suresi 51/56) buyrulmuş; (bk. Fatiha 1/4) Ancak Allah’a iman edip, Allah rızası için sâlih amel işleyenlerin kurtuluşa ereceğine dikkat çekilmiştir. (Bk. Asr, 103/1-3)
Cenâb-ı Hakk, Zariyat suresinde geçen ‘illâ li ya’budune’ sözleri ile ibadet edilecek makamın ancak kendisi olduğuna dikkat çekerek “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler (başkasına ibadet etmesinler) diye yarattım” sözleri ile ibadetin ancak kendisine yapılacağını buyurmuştur. Zâriyat suresinde geçen ‘ibadet’ kavramı aynı zamanda Allah’ı tanımak ‘mârifet’ anlamına gelir. Hasan el Basrî, Mücahid bin Cebr ve İbni Cüreyc gibi âlimler âyetteki ‘ibadet’ kelimesine ‘marifet’ anlamı vermişlerdir. Bu durumda Âyette geçen ‘Li ya’budûn’ cümlesi ‘Liya’rifûn’ (Beni tanısınlar, Beni bilsinler) manasına gelir.
Cenab-ı Hakk’ın, insanı kendisini tanıması, bilmesi, ibadet ve itaatle kulluk etmesi için yaratmasının yanında (Zariyat,51: 56), en güzel biçimde (Tin,85: 4) yaratmış; şan ve şeref vermiş, yarattıklarının çoğundan üstün kılmış (İsra, 17: 70), boş yere yaratmamış, başıboş bırakmamış (Mü’minun, 23: 15, Kıyame 75: 36), ona birtakım sorumluluklar vermiş, emanet yüklemiş (Ahzâb, 33: 72) ve yeryüzünde halifelik görevi vermiştir (Bakara, 2: 30, Sad, 38: 26, Fatır, 22: 39). İman edenlere ve Allah’ın dinine ve peygambere yardımcı olmak, barış dini İslâm’ı dünyaya hâkim kılmak ve adaleti ayakta tutmakla (Saf, 61: 14, Hadid, 57: 25), yeryüzünü işlemek ve imar etmekle (Hud, 11: 61), arzı ifsât etmemek, ekolojik dengeyi bozmamak, hayvanlara, bitkilere ve sulara zarar vermemekle (Bakara-2/205), Rahman, 55/7-8) görevlendirmiştir.
Yüce Allah, insana yüklediği halifelik vazifesini, Kur’an-ı Kerim’in birkaç âyetinde şöyle izah eder “O (Rabbiniz) sizi yeryüzünde halifeler kılandır.” (Fâtır, 22: 39), “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife kıldık. O halde, insanlar arasında adaletle hükmet. (Sad, 38:26). “Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. O, sizi yerden var etti ve size orayı mamur hale getirme görevi verdi. O halde O’ndan mağfiret isteyin; sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz rabbim yakındır, duaları kabul eder” (Hûd 11:61.). Yani sizi, yeryüzünü mamur hale getirmekle mükellef kıldı. “Hani rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti” (Bakara 2:30).
Müfessirlerin, “Halîfe” kavramını tanımlarken, Allah’ın hükümlerini uygulama ve başkalarını yönetme kaydını koymaları, Hz. Âdem’in bu sorumluluğu yüklenmesi sebebiyledir. “İnsanlar yeryüzünde ortaya çıkmadan önce Rabb'ın ezelî iradesini açıklayarak ve sonsuz kudretini göstererek meleklere: ben muhakkak yeryüzünde bir halife yapacağım, bir halife tayin edeceğim, demişti ki, meâli: Kendi irademden, kudret ve sıfatımdan ona bazı salahiyetler vereceğim, o bana bağlanarak, bana vekil olarak yarattıklarım üzerinde birtakım kullanma yetkilerine sahip olacak, benim adıma hükümlerimi icra edecek ve yürütecek. O bu hususta asil olmayacak, kendi zatı ve şahsı adına asil olarak hükümleri icra edecek değil. Ancak benim bir vekilim, bir kalfam olacak. İradesiyle benim iradelerimi, benim emirlerimi, benim kanunlarımı tatbik etmekle emredilmiş olacak, sonra onun arkasından gelenler ve ona halef olarak aynı görevi icra edecek olanlar bulunacak. "Sizi yeryüzünde halifeler yapan o’dur" (Fâtır, 35: 39) sırrı belli olacak. Bu mânâ, Ashab-ı kiram’dan ve Tâbiin’den uzun uzadıya nakledile gelen tefsirlerin özeti ve sonucudur” (Elmalılı Tefsiri, Bakara, 2: 30. Ayet).
Alûsî ise, halîfe kavramını “Allah’ın vekili, yeryüzünde O’nun hükümlerini yaşatan, dünyayı imar, insanları idâre ve terbiye eden, diğer bütün canlılardan üstün olan, onları emri altına alan” şeklinde tanımlamaktadır (Alûsî, I. s. 220.).
Önce Anadolu’yu daha sonra da vatan yaptığımız toprakları İslâmiyetin ilkelerini gönülden sevdirmek suretiyle mayalayan sûfîlere göre insan Allah’ın yarattığı en şerefli varlıktır. Kâinatta halifelik ona verilmiştir. Bu ilâhî görev her insanda olması gereken insan odaklı ufku çizmiştir. Bu da "insanı yaşat ki devlet yaşasın" anlayışıdır.
Yaratılanı Yaratıcısı dolayısıyla sevmek gerekir. Halka hizmet Hakk'â hizmettir. Allah’ın adı gönüllere ve yeryüzünde her tarafa yayılmalıdır. Bunun için insan önce nefsiyle küçük cihad etmeli, onu tezkiye ve terbiye etmeli, daha sonra Allah’ın adını yüceltmek i’lây-ı kelimetullah için şartlar oluştuğu zaman cihat etmelidir ve cihatı insan öldürme sanatı olarak değil; insan kurtarma sanatı olarak görmelidir.
Yüce Allah’ın bir anne ve babadan türeyen insanları milletler haline getirmesinde de nice hikmetleri vardır. Bu hikmetlere yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle dikkat çekilir:
“Ey insanlar, biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık ve bir birinizle tanışasınız (bilişesiniz, iyi ilişkiler kurasınız, iyi işlerde bir birinizle yarışasınız) diye şubelere (milletlere) ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki Allah katında en şerifli olanınız takvada (Allah’tan sakınma, gönülden bağlanma, dine ve insanlara hizmette ve ahlakta) en ileri olanınızdır (Hucurat Suresi 49/13). “Ve levşâallâhu le cealehum ummeten vâhıdeten: Eğer Allah dileseydi, onları mutlaka tek bir ümmet (yani ulus-millet) kılardı “ (Şura 42/ 8). “…Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde/hayırda yarışın” (Maide, 5/48) (Ayrıca bak Hud 11/118. ayet). “O gökleri, o yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin birbirine uymaması da O’nun (Yani Allah’ın) ayetlerindendir. (Varlığını, gücünü, kudretini gösteren delillerindendir.) Hakikat bunlarda düşünen insanlar için elbette ibretler vardır” (Rum Suresi 30/ 22).
SONUÇ:
Ayet-i kerimelerden ve İslâm âlimlerinin yapmış olduğu açıklamalardan anladığımıza göre Cenâb-ı Hakk insanı:
1. Mârifetullah; kendisini bilmesi ve tanıması.
2. İbâdetullah; kendisine ibadet ve taatla kulluk ve ibadet etmesi.
3. Halifetullh; kendi adına dünyayı adaletle idare etmesi.
4. İman edenlere ve Allah’ın dinine ve peygambere yardımcı olması, barış dini İslâm’ı dünyaya hâkim kılması ve adaleti ayakta tutması.
5. İmâretü’l arz; arzı yani yeryüzünü işlemesi, arzı ifsat etmeden, ekolojik dengeyi bozmadan imar etmesi için yaratmıştır.