Eflani benim ilkokul beşinci sınıfı ve ortaokul birinci sınıfı okuduğum yer. Buraya beşinci sınıfın ortalarındayken, bir kış günü gitmiştik. Okulun ilk günü sabah kalktığımda bacaklarımın üstüne basamıyordum! Hemen sıcak su dolu bir leğene oturttular beni. Biraz sonra ayaktaydım ve babamın aldığı kırmızı yeni ayakkabılar ayağımdaydı! O gün ayaklarımın üstüne basamamış olmak, ayakkabıları hafızama kazımış olmalı ki, şu an bile karşımdaymış gibi görebiliyorum onları. Sevgili babam, nereden bulurdu bilmiyorum, her zaman en güzel ayakkabıları alır getirirdi bize. Biraz ayakkabı düşkünlüğü vardı sanki. Kendisi, çarıkların içinde ayaklarını çok üşüttüğü için olsa gerek, ayakkabılara ayrı bir özen gösterirdi. Çok sonra öğrendim ki, ilk maaşıyla çok sevdiği ninesi tingir o'ya da ayakkabı almış! Konumuza dönersek Efalani Karabük'e bağlı küçük bir ilçedir. Benim okul yıllarımda daha da küçüktü. Dün sabah radyoda duydum, maalesef burada da orman yangını çıkmış! Bugün öğrendiğime göre yangın Kastamonu Araç köylerine kadar gelmiş!
Eflani ormanlık alanları çok fazla olan bir ilçemizdir. Son yıllarda mermer üretimi yapılıyor burada, ayrıca kuvars madeni barındırdığı için, bir de cam fabrikası kurulmuş durumda. Rakımı oldukça yüksek bir yer. Yazın bile dışarıda oynarken hırka giydiğimizi hatırlıyorum ve serinliği nedeniyle kara sineğinin olmadığını. Biraz sapa yerdedir Eflani. Sanki biraz unutulmuş bir yer gibidir!
Bu zamanda, bir yerin unutulmuş olması, bir nimet oluyor kuşkusuz! Nimet oluyor çünki her türlü dünya kirliliğinden bu vesileyle en az şekilde nasipleniyor. Eflani doğası ile muhteşem bir yerdir. Kocaman göknar, ladin ve çam ağaçlarından oluşmuş ulu ormanlarıyla, yeşilin her tonunu gözünüz görebilir. Ağaçların yeşili ayrı, ağaçların altındaki bitki örtüsünün yeşili apayrı bir görsel şölen sunar size. Ben hiç görmedim ama babamdan duyduğum kararıyla güzel mağaraları da olan bir yer Eflani. Birbirine oldukça yakın üç göl barındırması ayrı bir güzellik veriyor ona.
Unutulan bir yer olduğu için, burada kaplıca buğdayı da üretiliyor. Tıpkı Kastamonu İhsangazi gibi. Kaplıca buğdayı, yüzyıllar öncesinin buğdayı, yani ata buğdayı. Genetiği değiştirilmemiş, gluteni çoğaltılmamış bir buğday! Kastamonu’nun İhsangazi ilçesi ile aynı kaderi paylaşıyor olmaları, ikisinin de bu buğdayı üretmesini sağlamış. İhsangazi ve Eflani rakım olarak benzer özellikteler, yani sinek cinsinin zor ürediği yerler buralar. Bu nedenle buralarda daha dayanıklı buğdayların üretiminin yapılması gerekiyor. Dayanıklı buğdayda başı çeken de kaplıca buğdayı. Aslında kaplıca değil kavılca. Kavılca; buğdayın üstünü kaplayan kabuğun kavi olması demek. Kavi ise, sert dayanıklı demek. Üstündeki kabuk böyleyken içindeki tane boş durur mu hiç? O da kabuğuna uydurmuş, o da sert, o da dayanıklı, o da kavi yapmış kendini. Bu başaklara ne kuraklık işler, ne soğuk, ne de tarım zararlısı haşerat. Suni gübre de istemez bu başaklar. Onlar doğaldır. İklimi zor olan bu yerlerde, ata tohumu kaplıcanın üretimi biraz zorunlu olarak yapılıyor, biraz da unutulmuşluklarıyla! Her ne kadar biz yöre insanları ona kaplıca buğdayı desek de Türkiye onu siyez buğdayı olarak biliyor.
Eflaninin siyez bulguru güzeldir. Benim köyümde de hala bu buğday ekilir fakat sadece bulgur için ekimi yapılır. Kaplıca bulgurunun pilavı bir harika olur. Biraz geç pişer ve diğer bulgura göre daha fazla su ister. Besin değeri yüksektir. Demir, çinko, magnezyum, bakır, B grubu vitaminleri ve posa bakımından zengin ve glutenden fakirdir. Üstelik bağışıklık için beta glukan da içerir. Bu buğdaya Anadolunun kara buğdayı diyebiliriz. Başka ülkelerden ithal edilen karabuğdayla uğraşmaya hiç gerek yok aslında. Beslenmemizde şimdiye kadar hiç yer almayan gıdalarla uğraşmaktansa, alışık olduğumuz geleneksel yiyeceklerimizi öne çıkarmak daha doğru bir tutum olmaz mı? Karabuğdayın aminoasit içeriğinin üstünlüğü gözümüzün içine içine sokulurken ne kadar alerjik bir yiyecek olduğu es geçiliyor her nedense! Üstelik lezzet olarak da çok samansak, bizim alışık olduğumuz tarzda bir yiyecek hiç değil. Kaplıca buğdayının aminoasit içeriğinin karabuğdaydan aşağı olduğunu varsaysak bile, bunu içine bir miktar yeşil mercimek katarak dengelemek varken, ille de karabuğday demek ne oluyor anlayabilmek benim için mümkün değil. Biz kendi bulgurlarımızın kıymetini bilmeliyiz fakat elbette ki ata tohumu bulgurlarımızın! Yerken doğal, organik bir bulgur tükettiğini bilmek huzur verir insana. Kaplıca buğdayı tarım ilacı ve suni gübre istemez demiştim bu doğrudur! Onun başakları sadece ilgi ister, talep edilmek ister, korunmak, kollanmak ve bütün Türkiye'de sahalara tekrar geri dönmek ister.
Sevgilerimle
Dyt. Güner Erbay