Bugün, 26 Mart 2025 Çarşamba

Güner Melis Erbay


FİLİZ AKIN

O, Türk sinemasının altın çağını yaşadığı dönemin, en önemli artistlerinden birisi.


Benim çocukluğum televizyonun evlerimize girmediği dönemlerin sonlarına denk geliyor. Bu bakımdan, kendimi şanslı bir kuşağa ait olarak görüyorum. Şimdi hatırladığımda parıltılılar içinde yer alan bambaşka yıllardı o yıllar. Bahsettiğim zaman dilimi 1960 ile 1975 yıllarını kapsıyor. O vakitler; insanların hayatında bireysel çıkarlarının yanında, en az bunun kadar önemli tuttuğu bir şey daha vardı! Toplumsal İdealleri ve erdemleri vardı! 

Bahsettiğim dönemin 1970 yılına kadar olan kısmında,  Karabük Yenice'de yaşadım. Orman İşletmesi lojmanlarında kalıyorduk. İşletmeye ait bir de sinema salonu vardı. Piyasaya sürülen filmler çıkar çıkmaz, buraya hemen getirtilirdi. Bazen yabancı filmler de gelirdi. Elizabeth Taylorun aynaya elini vurarak kırdığı filmi de burada seyretmiştim ama yaşım çok küçük olmalı ki filmden başka hiçbir şey hatırlamıyorum. Arada bir yabancı filmler olsa da, genel olarak dört yoncamızın yer aldığı kaliteli yerli filmleri seyrederdik.

İlk okula başladığımızda öğretmenlerimiz biz çocuklara geceleri sinemaya gitmemizi yasakladılar. Ailelerimiz sinemaya giderken, bizi götürmeyip, evde bırakıyorlardı fakat bizim aklımız filmlerdeydi. Ne yapsaydık da biz de izleseydik onları? Çare en yakın arkadaşımızdan geldi!

İşletmenin lokalinde görevli olan akrabası sinema salonunun temizliğinden sorumluydu ve aynı zamanda sinemanın kapı görevlisiydi. Derdimizi ona anlattık. Sinema salonunu süpürme karşılığında bize kapıları açacaktı. Üç beş. arkadaş bu işi seve seve yapmayı hemen kabullendik. Kabullendik çünkü temizlik sonrası sahneye çıkıp. şarkıcılık oynayacaktık. Ayrıca süpürürken ceplerden düşen bozukluklarda bize kalıyordu!  Bize göre, oldukça karlı bir anlaşmaydı. Hem filmleri izliyor, hem de Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit'ten izlediğimiz şarkıları sahnede onlara öykünerek söylüyorduk. Aileler evden çıkar çıkmaz, arkadaşlarımızla telefonlaşıp buluşur, sinemaya koşardık. Filmler biter bitmez de eve koşup pijamaları giyinir, önümüze kitaplarımızı açardık.

Olayda bir çocuğun isteyebileceği atraksiyon, heyecan, drama ne istersen vardı. Şimdi o günlere dönüp baktığımda; Alice Harkalar Diyarında mıymışım ben diyorum. 

Seneler sonra Konya Devlet Hastanesinde çalışmaya başladı. Buradaki eczacı arkadaşımız Filiz Akın'dan sık sık bahsederdi. Onunla aynı okuldan, TED Ankara kolejinden mezundu. Şimdiki durumunu bilmiyorum ama o zamanlar mezun ettiği insanların çok güzel konuştuklarını gözlemledim. Hem kelime hazineleri fazlaydı  hem de cümle kuruluşları çok düzgün! Filiz Akının annesinin terzi olduğunu da yine böyle öğrendim. Ankara'da dönemin ünlü bir terzisi! Televizyonda oynayan filmlerini denk gelince kaçırmam. Onu seyretmek benim için her zaman çok keyiflidir. Güzelliğinin yani sıra,  kıyafetlerindeki zevkine hayran kalmamak imkansız! Seneler sonra, Fransa'da konsolos eşi olarak verdiği davetlerin muhteşemliğini de basından  takip etmiştim. O yıllar Türkiye’yi bir Avrupa ülkesinde çok güzel temsil ettiğine hep beraber şahit olduk. 

Ben Filiz Akının güzel ve kaliteli yaşadığına; kendini gerçekleştiren bir ruh olarak bu dünyadan ayrıldığına gönülden inanıyorum ve ona güle güle güzel ruh diyorum, mekanın cennet olsun....

Dyt. Güner Erbay

19.4°