Günlük yaşamda ise mutluluk kavramının haz kavramının yerine kullanıldığını görürüz. Haz maddi isteklerimizin yerine gelmesiyle oluşurken mutluluk manevi isteklerimizin gerçekleşmesiyle elde edilebilen bir duygudur. Sonuç itibarıyla haz bedene mutluluk ruha ait görünüyor. Her ne kadar beden ruhun kabı olsa da, bedenin ruhun kabı olmaktan ötede olan bir önemi vardır. Beden nerede bitiyor, ruh nerede başlıyor kesin bir hatlarla ayırmak, ayırabilmek oldukça zor olmasının yanında ikisi de birbirini olumlu ve olumsuz yönde etkiler. Tüm bunlar neticesinde haz ile mutluluğun birbiri yerine zaman zaman geçmesi de bir yere kadar anlaşılabilir. Mutluluk çok geniş bir kavram ve birçok bileşeni var. Beslenme de bu bileşenlerden birisidir. Sağlıklı olmak da mutluluğun etkenlerinden birisidir. Beslenmenin mutluluğa direkt etkisi olduğu gibi, sağlıklı olabilmenin önemli bir unsuru olarak, dolaylı etkisi de söz konusudur..
Dünyaya yeni gelmiş bir insan yavrusunun yaşadığı ilk mutluluk sanırım ısıtılmaktır çünki 36 dereceden dışarı çıktığında kuşkusuz ki üşüyecektir. Rahat anne karnından dışarı çıkış çok zordur ve bebek için şok bir durumdur. Sıkıntılı doğum olayının sona erdiği, bebek rahata erdiği o ilk anda, üşüme duygusu ile karşılaşır. İleriki yaşantımızda üzüntülü olduğumuzda, yahut zor durumda kaldığımız zaman çevre ısısı değişmediği halde üşüme duygusunu hissetmemiz de, aslında bu ilk deneyimle alakalıdır. Demek ki çevre ısısı da mutluluğumuzu etkileyen bir etmendir. insan, bu etmen ılıklık düzeyindeyken rahat ve mutlu olur. Uygun ısıda bulunmak insanın barınma ihtiyacı demektir ve barınmasının temin edilememesi el betteki büyük bir mutsuzluk kaynağıdır çünkü varlığını tehdit eden bir durumdur. Açlık da insanın varlığını tehdit eden bir durumdur ve bu tehdidi insan hem bilinç hem de bilinçaltı olarak bilir. Bilinçaltı olarak bilmesini, beslenme içgüdüsünün varlığından anlarız. Beslenmek ve açlığın giderilmesi endorfin salgılanmasına neden olur ve mutluluk hissi oluşur. Beslenmek o kadar önemli bir mutluluk kaynağıdır ki, hayatımızın diğer alanlarındaki olumsuz durumların oluşturduğu mutsuzlukları bile, belli ölçüde beslenme ile telafi ederiz ve bunun sonucu genellikle bize obezite olarak döner. Açlığını gidermenin yanında, canının istediğini yemek de insanda bir tatmin duygusu yaratır, rahatlatır ve insanı sakinleştirir. İnsan yaşamı boyunca en çok ne ister diye sorduğumuzda; her gün ve gün boyu birkaç kez olmak üzere, yiyecek ister diye cevaplayabiliriz. O halde demek ki hayatı boyunca en sık istediği şey yemek yemek oluyor. Mutluluk duygusu sağlıklı, güçlü bir sinir sistemini gerektirir. Sağlıklı sinir sistemi içinse; B grubu vitaminleri! B1, B2, B3, B5 B6, biyotin, B12 vitaminlerine ihtiyaç duyulur.. Tüm bu vitaminleri ise yeterli ve dengeli bir beslenme ile vücudumuza sağlayabiliyoruz. Beyin sinir hücrelerinden oluşur ve bu sinir hücrelerinin uzantıları vücudumuza dağılıp hem kaslarımızı çalıştırır hem de beş duyumuzdan gelen verileri beyine iletir. Dolayısıyla vücudumuza dağılan bu yapı.da beyine dahil demektir. Beyin konusunda anlattığımız beslenme tavsiyeleri burada da geçerlidir. Demek ki mutlu olabilmek için de, ilk şartımız yeterli ve dengeli beslenmek oluyor. Beyinin salgıladığı bazı mutluluk hormonları vardır. Serotonin, dopamin, oksitosin ve endilorfin mutluluk için önemli olan dört hormondur.Triptofan aminoasiti mutluluk hormonlarından serotoninin yapısına girer. Trozin aminoasiti ise dopaminin yapısına girer. Triptofanın dışarıdan yiyeceklerle alınması gerekir fakat trozin için böyle bir gereklilik yoktur. Diğer aminoasitler vücudumuzca trozine dönüştürülebilir fakat dışarıdan alması da hazıra konmak olarak önemlidir elbette.
Bu sebeple tiriptofan içeren protein kalitesi yüksek besinler özellikle hayvansal kaynaklı besinler mutluluk kapısının bir anahtarı olur. Yumuşak olan her şey insanı mutlu eder. Yumuşak gıdalar da insanı mutlu eder. Örneğin yumuşak kremalı pasta sert olan kurabiyeye tercih edilir. Yumuşak köfteler çocuklarda sert parça etlere, makarna da pilavlara tercih edilir. Hemen her çocuk makarna ve köfteyi ve de patatesi sever ve patateste de triptofan vardır. İnsan vücudunun da bir yumuşaklığı vardır ve vücudumuzun bir yerinde sertleşme varsa orası hasta demektir. Sarılmak insanı mutlu eder. Oksitosin salgılatır, ancak sarılmak yalnız olmadığın duygusunu vererek de insanı mutlu eder ayrıca sarınılan her ne ise yumuşaklığı bize mutluluk verir. Sarıldığımızda bu yumuşaklığı, aynı zamanda da ılıklığı duyumsarız. Tüm bunların ötesinde insanın dokunarak temas etme ihtiyacı vardır. Dokunmak ve dokunulmak da insanı mutlu eder. El teması ile sevilmeyen çocukların, bu teması sağlayabilmek adına, yaramazlık yapıp kendilerinin dövülmesini sağlamaları, dokunulma ihtiyacı nedeniyledir. Dokunulma ihtiyacı o kadar önemlidir ki, karşılığında fiziksel acıya bile razı gelinir. Üzgün olduğumuzda yumuşak bir yastığa sarılmamızın nedeni de budur. Kollarımızın arasındaki bir yastıktır ama bizdeki çağrışımı bir sevgili yahut bir dosttur. Yumuşak sesler de insanı mutlu eder. Bu sebeple ninni söylerken eee ve hu hu hu deriz. E ve u ünlüleri ile h ünsüzü yumuşak seslerdendir. E sesi onaylama ve evetleme sesidir. Bir anlatıyı dinlerken ilgiyle dinliyorsak eeee deriz; yani daha sonra ne oldu, sonrasında ne var demek isteriz. A sesi ise daha sert bir sestir ve olumsuzlama ve hayırlama sesidir. Aaaa derken olur mu ama deriz. Yani hayır deriz. Hayır kelimesi ise ayır kelimesinden gelir ve negatif anlamlıdır. Hayır dediğimizde aslında ayır deriz, yani söz konusu olan şeyi ayır benden, uzak tut demek isteriz. Hu sesi nefes sesidir. Hu ve hü sesi nefes alıp verme sesleridir ve aynı zamanda Allah demektir. Bu sesler, bebeği alfa beyin dalgasına getirip, uyumalarını kolaylaştırır.. Bebeklere uyuması için bir de pış pış pış denir ve ş sesi yine yumuşak ünsüzlerdendir. Ş sesi su sesinin sesidir ve anne karnında bebeğin en çok dinlediği seslerdendir. Anne karnı ise huzur ve mutluluk demektir. Bu sebeple su sesi insana her zaman iyi gelir. Derelerin şırıltı sesi, denizlerin dalga sesi, şelalelerin sesi insanı rahatlatır. Suyun içinde olmak da insanı rahatlatır. Yumuşak tonda söylenen bir cümle olumsuz bile olsa insanı pek acıtmaz ve daha kolay kabul görür. Sert zeminde oturmak rahatsız eder, yumuşak yerde oturmak memnuniyet verir. İnsanın bedeninin hastalanan yeri sertleşir, iyileştikçe yumuşar.. Allah’ı sembolize eden sesin yumuşak seslerden oluşması, canlılardaki yumuşaklığın sağlık, sertliğinse hastalık göstergesi olması ilginçtir. Bu arada GDO lu yiyeceklerin daha sert olması da ilginçtir!
Yiyeceklere geri dönersek, karbonhidrat alımının mutluluk hormonlarını artırıcı etkisinden bahsedebiliriz fakat bu etkiyi düzenli bir şekilde vücuda zarar vermeden sağlayabilmek için büyük ölçüde tam tahıllardan ve kurubaklagillerden faydalanmak, meyveleri ise sınırlamak gerekiyor. Çünkü kan şekerini hızlı bir şekilde yükseltip hızlı bir şekilde düşüren meyve, pasta, kek kurabiye, çikolata gibi şekerli yiyecekler mutluluk hormonunu salgılatmaları yanında, fazla insülin salınımına da neden olurlar. Fazla insülin salgısı glikozun düşmesine neden olur. Glikozun düşmesi ise yoksunluk yaratarak beyini daha fazla tatlı yeme isteği oluşturması gerekliliğine sokar. Sokar çünki beyin çok fazla enerjiye ihtiyaç duyan ve bu enerjiyi de glikozdan sağlayan bir organdır. Elbette kendisini koruyabilmesi için daha fazla karbonhidrat vede şekerli yiyecekler temin etmesi gerekir. Bu isteği oluşturabilmek için de bağımlılık yolağını aktif hale getiriyor. Bu kısır döngü de belli bir zaman sonra tatlı bağımlılığı olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu olaylar neticesinde beyinin kullandığı yolak, uyuşturucu bağımlılığında kullandığı yolak ile aynı oluyor. Yani beyinin aynı yerleri aktive olup, beyinde aynı maddeler salgılanmış oluyor. Çikolata bağımlılığı olan kişilerin, daha kolay alkolik olması da bu nedenledir çünkü mevcut yolak bir kez harekete geçirilmiş ve işlerlik kazanıp kuvvetlenmiş oluyor. Beyinde neresi çok çalıştırılırsa o bölge kuvvetleniyor. Aynı kaslarımızı egzersizle çalıştırdığımızda güçlenmesi gibi. Bu nedenle alkolün yanında çikolata ve tatlıların kullanılmaması gerekir. Çikolata bu işte diğer tatlılardan daha zararlıdır. Çikolatanın İçinde bulunan kakaodaki maddeler vede şeker nedeniyle diğer tatlılara göre bu yolağı daha da kuvvetlendirir fakat alkollü içkilerle çikolata servis edilir. Bu öyle çok kullanılır ki, sonunda ikisi ayrılmaz bir ikili oluşturur. Bunun nedenini düşünmek lazım! Kasti bir alışkanlık oluşturulduğu görülmektedir. Bizleri en çok mutluluk veren maddeler ise yasaklı maddelerdir ve bu maddeler insan sağlığını yok eden yaşamını tehdit eden maddelerdir. Alkolde bunlardan birisidir ve vücudumuza toksik bir maddedir. Alkol aldığımızda vücudumuzun bu zehirli maddeden tamamen arınması 21 gün sürüyor. 21 günde vücut kendisini tamamen temizleyebiliyor ve bu temizleme işleminde alkolün miktarı önemli olmuyor. Az miktarda da olsa, çok da olsa temizlenme işlemi 21 gün sürüyor. Alkol de bir besindir. Rafine bir besindir fakat zehir olan bir besindir. Demek ki bir besinin bizlere mutluluk vermesi ve alışkanlık yapıp bağımlılık oluşturması durumuna kendimizi sokmamamız gerekiyor. Bu çikolata için de şekerli tatlılar için de meşrubatlar için de, alkol için de aynıdır. Bir diğer keyif veren ve alışkanlık oluşturan madde de kafeindir. Bu nedenle kahveyi ve kafein içeren her türlü yiyecek ve içeceği ölçülü kullanmak durumundayız.
Meyvelerden muz, çilek ve ananas mutluluk veren meyvelerden. Koku da bizi mutlu eden bir diğer etmendir. Hoş kokular mutluluk nahoş kokular rahatsızlık verir. Çilek kokusu itibarıyla da mutluluk oluşturan bir besin. Kahve ve limon kokusu da insani rahatlatan kokulardandır.
Bazı bitki çayları da insanı rahatlatır. Ihlamur, melisa, papatya, rezene ve anasonun sakinleştirici etkisi vardır.
Egzersiz yapmak insanda mutluluk hormonlarını salgılatır ve bu nedenle egzersiz de insanda belli düzeyde bağımlılık yapar. Dans etmek ise egzersizin iki katı mutluluk verir. Burada müzik ve egzersiz birleştiği için rahatlamanın düzeyi artar.
Bunlardan başka çevre şartları da mutluluk için önemli olabiliyor. Örneğin negatif iyonu fazla olan yerler bizi mutlu ediyor. Negatif iyon ise ormanlarda, dere kenarlarında ve deniz kenarlarında olur. Su hareketi ne kadar fazla ise o denli negatif iyon fazla oluyor. Hava kirliliği gibi kirlilikler ve elektrikli aletler negatif iyon yoklayan etmenler.
Bir diğer mutluluk veren şey ise ışıktır. Işığın her formu insanı mutlu ediyor. Gündüz güneş, gece ise ay ışığı bizi mutlu eder. Gün kelimesi güneşin kısaltılmış halidir ve kullanımda gece ve gündüzün toplamını ifade etmek için kullanıldığı gibi, sadece gündüz olarak da kullanılır. Güneş ışığı ise bizi mutlu eden önemli bir etmendir ve sabah vaktinde, güneş tam doğmadan önceki ışıklar bu konudaki en elverişli ışıklardır. Işığın değişik dalga boyları olan renklerin bizler üzerinde psikolojik etkileri vardır. Mavi renk bizlere sakinlik, dinginlik ve huzur verir. Suyun ve ozonun mavi renk olması ilginçtir. Su ve oksijen canlılığı oluşturan maddelerdir ve mavidirler. Ay ise çıplak gözle bakılabildiği için çağlar boyunca insanları cezbetmiş ve mutluluk vermiştir.
Bir diğer mutluluk kaynağımız ise dünyanın manyetik dalgasıdır. Manyetik enerji dünyanın her yerinde aynı değildir. Bazı yerlerin manyetik enerjisi daha yüksektir. Buralarda yaşayan insanlar daha mutlu olurlar. Eski çağlarda yerleşim yerleri hep buralara kurulmuştur. Manyetik enerji azlığı olan yerlere ise bu enerjiyi artıran piramit gibi yapılar yapılmıştır. Dünya üstünde enerjisi en yüksek olan yer Kabe ve Kudüs'tür. İstanbul'da enerjisi yüksek yerlerdendir.
Tüm bu anlattıklarım doğru olmakla birlikte, bizi en çok mutlu eden iki etken vardır. Bunlardan birisi sevmek ve sevilmek, bir diğeri ise var olan her şeye hizmet etmek ve katkıda bulunmaktır. Bu ikisinin insana verdiği haz ve mutluluk başka hiç bir şeyle mukayese edilemez.
Sevgiler.
Dyt. Güner Erbay