Güner Melis Erbay

Tarih: 28.10.2025 14:17

29EKİM

Facebook Twitter Linked-in

Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Kutlamak kelimesi;  zihnimizde daha ziyade tebrik etmekle eşdeğer gibi algılanmasına rağmen, bu algıdan çok daha fazlasını ifade eder. Kutlama kelimesi elbette tebrik etmenin içerdiği anlamın tamamını kapsar fakat aynı zamanda bu tebriğin eğlence faaliyetleri ile birlikte yapılmasını da içerir. Hatta bu eğlence faaliyetlerinin içine çoğunlukla ziyafet sofraları da dahildir. Ziyafet sofralarının ise vazgeçilmezi et yemekleridir.

Ziyafet sofralarının baş aktörün et olmasının iki büyük sebebi vardır. Birincisi kutlamaların kutsallıkla bağdaştırılmak istenmesidir. Bu bağlantıyı oluşturmak içinse bir hayvanın kurban edilip topluma sunulması gerekiyor. Açlar doyurularak iyilik yapılıyor ki, karşılığında konu her ne ise,  onun iyilik getirmesi, uğurlu olması yaratandan istenebilsin. İnsanın beslenmesi sadece etle olmaz,  tahıllar sebze ve meyveler de beslenmemizde bizlere önemli besin ögelerini sağlar. Öyleyse şölenlerde et  neden baş role oturmuştur dediğimizde karşımıza saklamadaki zorluk çıkar. Eti buzdolaplarının olmadığı zamanlarda beslenmeye her gün dahil etmek mümkün olamıyordu. Çok nadir aralıklarla et yemek mümkündü. Bu nedenle şölenlerde, kutlama törenlerinde,  toplumun her zaman ulaşamadığı yiyeceği sunmak, o kutlamanın değerini artıran en büyük etmen oluyordu. Homerosun İlyada ve Odesia'sında savaşlardan sonra  yapılan şölenlerde  sunulan et yemeklerinin muhtesemliği ballandıra ballandıra anlatılır.  Beslenmenin insanın en önemli ihtiyacı olması ve her  gerçekleştirmede insana mutluluk vermesi, haz vermesi, ziyafet sofralarının temel  oluşma nedenidir. Beslenme toplumların yaşantısında tahminimizden çok daha fazla önem arz eder. Bu önemin bir çok ayağı vardır. Bu ayaklardan birisi; sağlıklı bireylerin oluşturduğu toplumların daha ileriye gidebilmesidir.

Türklerin şaşalı bir tarihe sahip olabilmelerinde beslenme alışkanlıklarının önemli bir yeri vardır. Uzun yıllar boyunca göçebe bir toplum olmaları,  yiyecekler için değişik saklama yöntemleri geliştirmelerine neden olmuş; beslenmelerini en elverişsiz şartlarda bile yeterli ve dengeli yapabilmelerine olanak sağlamıştır. Bu bağlamda yoğurt, keş, kefir, kımız,  pastırma ve sucuktan bahsetmeden yapamayız fakat bunlara turşu, tarhana ve bozayı da ilave etmek gerekir. Tüm bu yiyecekler  probiyotiktir ve uzun süre saklama söz konusu olduğunda, buzdolabı ihtiyacını bertaraf eden yiyeceklerdir. Tarih sahnesine baktığımızda Türklerin savaşlardaki başarılarının altında yatan etmenlerden birisi ve önemli birisi askerlerinin  beslenmesinin yeterliliğidir. Yoğurdun, keşin, kefirin ve pastırmanın varlığında, yanlarında bulunan ekşi mayalı tam buğday ekmeği ve soğan bir insanın tüm besin ihtiyacını karşılayabiliyordu. Biliyoruz ki soğan ve sarımsak vücudumuzun direncini artıran en önemli yiyeceklerdir ve taşınması ve saklanması kolaydır. Bu nedenle, Mısır  Piramitleri yapılırken, bu devasa yapılar oluşturulurken, yapımda çalışan  işçilere yedirilmiştir.

Cumhuriyetin ilanında tarih belirlenirken, göksel durumun da  dikkate alındığını bilmem biliyor muydunuz? Devletlerin kuruluş tarihleri oluşturulurken, gök cisimlerinin mevcut durumlarına göre, o devlet için  bir yıldız haritası çıkarıldığını da bilmemiz gerekiyor ve bunu bildiğim kadarıyla hemen her devlet yapıyor! Böylece her devletin bir burcu da oluyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin burcu ise akreptir ve yükselen burcu da yengeçtir. 

Üniversitede okurken hala var mıdır bilmiyorum ama bizlere inkılap tarihi dersi zorunluluğu gelmişti. İsim hafızam iyi olmasa da, hocamızın ismini, hem isminin ilginçliğinden, hem de karakterinin enteresanlığından hiç unutmadım. Hocamızın ismi Ata Gürbüz Çörtoğlu'idi. Sınıfa geldiği ilk günde, karşımızda durup bir elini yukarı kaldırarak mum yapmış ve bize elimin neresini görüyorsunuz diye sormuştu. Sonra yine kendisi cevaplamış, bizim gördüğümüz cephesini diğer eli ile göstererek burayı görüyorsunuz ama bir de bu yönleri var deyip elinin diğer üç cephesini bizlere göstermişti. Değişik bir insandı. Ders anlatış tarzı da çok farklıydı. Konudan konuya çok sık aralıklarla geçiyor olması nedeniyle, konu bütünlüğünü takip etmekte zorlanırdık. Hatta öyle zorlanırdık ki genelde pek bir şey anlayamazdık. Ders dönemi başlangıcında en ön sırada otururken, dersleri anlayabilme ihtimalimi sıfırlayınca, en arka sıraya geçtim. Burada dersi dinlemeden kendi kendime bir şeyler yazıyordum. Ne yazdığımı çok net hatırlamıyorum elbette ! Sanırım hayatla ilgili değişik konulardı hepsi. Keşke elime geçse de şimdi okusam. Başım önümde hiç durmadan yazardım, böylece bana göre hocamız  benim not tuttuğumu görüyordu! 

Yıl sonundaki imtihanda, hem hocamız, hem de bir araştırma görevlisi, gözetmen olarak başımızdaydı. Sınavdan çıkınca çok yakın bir arkadaşım yanıma geldi, biliyor musun hoca senin için ne dedi dedi. Araştırma görevlisine beni göstererek; bu kız her ders en arkaya geçiyor, sürekli bir şeyler yazıyor,  ne yazdığını çok merak ediyorum demiş. Bugün ben ona bu merakını tatmin etmeden, bütün bir yıl yazmama tahammül ettiği için teşekkür ediyorum. Şu anda, onun yazdıklarıma merakından çok daha fazlasını ben merak ediyorum. Ne yazmıştım acaba o yıllarda fakat aynı onun gibi bu merakım merak olarak kalmak zorunda! Bizlere elini göstererek her şeyin tek bir yönünün değil, bir çok yönünün olduğunu bu kadar çarpıcı ve akılda kalacak şekilde gösterdiği için de çok teşekkür ediyorum. Bence, bu deste sadece bunu, bu kadar bariz ortaya koyması, dersten almamız gereken her ne idiyse ondan çok daha  fazlasını almamızı sağladı! Atatürk'ün dediği bir cümle ile yazımı bitirmek isterim. "Cumhuriyet sizden fikri hür,  vicdanı hür, irfanı hür nesiller bekler.

Dyt. Güner Erbay


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —